> dan sonra doldur beni

10 Aralık 2010 Cuma

İstanbul Avrupa Kültür Başkenti/Haydapaşa Garı Etkinliği

İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında her gün onlarca etkinlik duzenleniyor. Bunların bir cogunu zaten bilboardlarda hergun goruyoruz.  Ama benım dikkatimi ceken bir tanesini sizlerle paylasmak istiyorum.

Gecenlerde talihsiz bir kaza sonucu tavanı yanan Haydarpaşa Garında 10-11-12 Aralık tarihlerinde, 16:00-18:00 saatleri arasında, 8500 yıllık İstanbul ile ilgili özel video ve mapping gosterimi yapılacakmış.

Otel olacağıyla ilgili dedikodular dolaşırken olmadan once 102 yıllık bu tarihi binayi ziyaret etme fırsatını mutlaka ayarlayalım derim.

Herkese sevdikleriyle beraber eglenceli ve kültür-sanat dolu bir haftasonu dilerim..

Sevgilerimle,

7 Aralık 2010 Salı

İstanbul Yedi Tepe


Hep söylenir İstanbul 7 tepe üzerine kurulu diye, peki siz biliyor musunuz nerede bu 7 tepe? Ben hic birini bilmedigimi gecen aksam fark ettim. Nasil derseniz, şu aralar TV de sıkca izledigim bir yarısmada ki soru, yaşadıgım dunyanın en guzel sehirlerinden biri olan İstanbul ile ilgili cehaletimi ortaya koydu!


Soru; İstanbul’un yedi tepesinden biri hangisidir?
Şıklar ise;      a) Kuzguncuk b) Kocamustapaşa c) Çamlıca

Ben kendimden emin “tabi ki Çamlıca” deyip çıkan Koacamustafapaşa cevabı ile bir hayli bozuldum :) hemen sonrasın da yaptığım araştırmalar ile şaşkınlıgım daha cok arttı! Cunku İstanbul’un 7 Tepesi sadece “Avrupa Yakası’nda”,  Tarihi Yarımada olarak bilinen bölgesinde ve Fatih ilçesi ve cevresinde yer alıyor. Bunlar, Tarihi Yarımada’nın en yüksek noktalarıdır gerçekten. Ve bu tepelerin bulunduğu noktalar Roma, Bizans ve özellikle de Osmanlı döneminin görkemli yapılarıyla süslenmiştir. İstanbul’un 7 tepesinin 4 tanesi Haliç kıyılarına hakim bölgelerdir. Aşagıda okugunuzda fark edeceksiniz her tepede gorkemli bir camii mutlaka bulunmaktadir.

Yaptığım bu araştırmalar da okugum ilginç bir hikayeyi sizerle paylaşıp 7 Tepenin nereler olduguna gececeğim.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul Fethinden sonra, kurmaylarına “madem İstanbul 7 Tepe üzerine kurulu birinin üzerine olabilgince gorkemli gozüken bir camii yaptirmak istiyorum, her birinin üzerine birer parça çiğ et atılsın hangisin de uzun süre kalırsa oraya yapılacak diye emir buyurmuş. Bir süre sonra Fatih Sultan Mehmet etleri toplamaya cıkınca Fatih’teki etin kokmadıgını gormuş ve onun emriyle Fatih'te ki Camii yapımına karar verilmiş.

İşte İstanbul’un simgesi; 7 Tepe

1. Tepe – Topkapı Sarayı ve Çevresi: İstanbul’un ilk kurulduğu bölge olan ve eskiden Hipodrom ve Akropol’ün yer aldığı bugünkü Sultanahmet yakınındaki bölgedir. Sarayburnu’na hakim bu bölgede Topkapı Sarayı’nın dışında Sultanahmet Camii ve Ayasofya gibi görkemli yapılar bulunur.
2. Tepe – Çemberlitaş ve Çevresi: Beyazıt’tan Sultanahmet’e uzanan Divanyolu Caddesi üzerindeki Çemberlitaş sütununun bulunduğu bölge ve yakın çevresidir. Bu bölgedeki en önemli Osmanlı dönemi yapısı ise Nurosmaniye Camii’dir. Bu bölgede Bizans İmparatorluğu döneminde Constantin Forumu yer alıyordu.
3. Tepe – Süleymaniye Camii ve Çevresi: İstanbul Üniversitesi kampüsündeki Beyazıt Kulesi’nın  (İtfaiye Kulesi) bulunduğu nokta ve çevresidir. Burada tarihi üniversite binasının yanı sıra Beyazıt Camii yer alır. Ancak üçüncü tepenin asıl önemli yapısı, İstanbul’un en görkemli yapılarından olan Süleymaniye Camii’dir.
4. Tepe – Fatih Camii ve Çevresi: Fatih’in merkez noktasında yer alan Fatih Camii ve Külliyesi bu tepenin en önemli yapısıdır.
5. Tepe – Yavuz Selim ve Çevresi: Fatih’in, Haliç’e bakan tepelerinden olan bu böge, Yavuz Selim adıyla anılan semttir. Bölgenin önemli yapıları arasında Sultan Selim Camii vardır. Bu bölgede ayrıca, Fethiye Camii (Eski, Maria Pamakaristos Kilisesi) yer alır. Bu bölgede Bizans döneminde, Bonos Sarnıcı bulunuyordu.
6. Tepe – Edirnekapı ve Çevresi: İstanbul’un en yüksek tepesi olarak bilinir. Haliç’e hakim bu tepede de yine önemli yapılar bulunur. Örneğin; Mihrimah Sultan Camii buradadır. Ayrıca, Bizans’ın Blakherna Sarayı’ndan kalan tek yapı olan Tekfur Sarayı ve Kariye Müzesi de bu bölgededir.
7. Tepe – Altımermer ve Çevresi (Çukurbostan) : Aksaray ile Topkapı Surları arasında kalan bölgedir. Eski, Makios Sarnıcı’nın (Çukurbostan) yanı sıra bu bölgeye yakın yerde Arcadius Sütunu vardır.






11 Kasım 2010 Perşembe

Ofiste Otururken Egzersiz Yapılır mı?

Ofiste Otururken Egzersiz

Gecen hafta aldığım bir urunden bahsecedegım size  Easy Norm Pedal yani kısaca ENPEDAL!

Hersey ofıste “ayaklarım usuyor yerden soguk almayım” dıye yaptıgım arastırmalarım sonucunda bulduğum urun ile basladı. Bir haftadır kullanıyorum ınanılmaz memnun  kaldım
Tavsiye etmesem olmazdı tabi ki ;)

Simdi bu urun neye yarar diyorsunuz oturdugunuz yerde pasif egzersiz yapıyorsunuz spor aletı olmadıgını belirteyim. Bisiklet cevirdiginizi dusunun oturuken ama siz sadece ayagınızı koyuyorsunuz gerisini o hallediyor! Ayrıca ayakkabı olmadıgında masaj yapıtıgınıda soyleyeyim.

Benim  venöz yetmezligi diye bir rahatsızlıgım oldugundan ekstra memnun etti bu urun. Cunku kan dolasımını hızlandırıyor butun gun oturdugum ıcın ayaklarımın yorgunlugunu alıyor. Fiyat olarakta 200-250 TL. piyasada bulabilirsiniz.





1 Kasım 2010 Pazartesi

Helenlerin Şehri-2

GİRİT
3. Gün Yunanistan’ın en büyük adası Girit’teyiz. Yakın da Federe Cumhuriyet ile yönetilecek olan Yunanistan’ın Girit adası üzerinde 6 şehir barındırdığı için 4 federeden birisi olacakmış.
En büyük şehri Heraklion’dayız 40 euroya arabaları kiralayıp 2. büyük şehir Hanya’ya doğru yola çıkıyoruz.

Şimdi siz “Hanya’yı Konya’yı görürsün” deyiminin nerden geldiğini merak ediyorsunuzdur? Kısaca şöyle özetleyebiliriz; Yunan Adaların bir çoğu Osmanlı hakimiyetin de kalmıştı bunlardan birisi de Girit! Ayaklanmalar olduğu zaman bazen öldürmek yerine ulaşılması zor yerleri seçip sürgüne yollarlarmış. Hanya’dan Konya’ya yollanmaları gibi..

Arabalarımıza atlayip yaklaşık 3 saat suren yolculuğumuz da Alman bir ciftin tavsiyesi ile yolda deniz molası verdik. Gittigimiz plajlardan en beğendiğimiz deniz burası oldu. Kişi başı 2 Euro’ya şezlong ve içecek alarak tatil suresince en ucuz plaj sefamızı yapmış olduk.
Zamanımız kısıtlı olduğu için fazla kalamadık denizde, hepimiz aç kurtlar gibi Girit’in muhteşem yemeklerini hayal ediyor, Hanya’ya hemen varıp deniz ürünlerinden oluşan bir ziyafet çekmek istiyorduk :)
Hanya’yanın Venedik’i cağrıştıran huzurlu güzel sahilinde turlayıp takı alışverişi yaptık. Sonrasında neredeyse deniz kıyısı sayılan bir restaurantta güzel şaraplar eşliğinde çok lezzetli yemekleri mideye indirdik :) hesap gelince ayrıca şaşırdık çünkü yediğimiz o balıklar mezeler için kişi başı sadece 20 Euro ödedik! Ayni yemeği İstanbul’da yediğimiz de kişi başı 60-100 lirası ödeyeceğimizi bildiğimizden ayrıca keyifli ayrıldık restaurantan..

Girit de yapacak çok şey yoktu ya da zamansızlıktan biz bulamadık. Saat aksam 5 gibi tekrar Heraklion’a doğru yola koyulduk, aksam 9 gibi gemimize bindik sonraki adamız Rodos’a doğru yola cıktık.

RODOS
Ege denizinde yer alan 12 adanın en büyüğü ve hala Türklerin yasadığı Rodos’tayız. En çok beğendiğim ve 
kesinlikle burada yaşamalıyım, dediğim yerlerden birisi oldu. 

Rodos Old Town ve New Town diye ikiye ayrılıyor. Yeni şehir lüks otellerin, mağazaların, cafe ve restaurant ların olduğu modern kesimini temsil ediyor.
Eski şehir ise UNESCO’nun koruması altında bulunan Tapınak Şövalyelerinin ve Osmanlı evlerinin izlerini fazlasıyla taşıyan mistik bir havası olan yer. Eski şehir de kendi içinde ikiye ayrılıyor kuzeyde kalan Kollako adı verilen bölgede Şövalyeler Caddesi, şuan da müze olarak kullanılan eski bir hastane ve Auvergne Şövalyeleri Sarayı bulunmakta. Güneyde kalan Hora bölgesinde ise Sokrates Caddesi, Türk Çarşısı ve Süleyman Camii önemli yerler arasında.

Kısaca verdiğim bilgilerden sonra gezimize başlayalım, gemi de aldığımız kahvaltıdan sonra Rodos’a iniyoruz,Türk Çarşısı ve Süleyman camiini dışardan fotoğrafladıktan sonra (Yunanistan da maalesef hiç bir cami kullanım yada gezilmeye acık değildir. Hepsi kilitli kullanılmaz durumdadırlar) öğlen saatinin geçmesiyle beraber yemek yiyecek yer arayışına koyulduk 2 restaurant arasında kalmışken bir tanesinin Türk olması sebebiyle paramız Türk’e gitsin deyip “Taverna” adli restauranta oturduk.
Doğma büyüme Rodoslu olduğunu söyleyen Ali amca bizleri çok sevdiğini söyleyip hesapta %20 indirim yapacağını söyleyerek sohbetin ardından siestaya çekildi. Hafif olsun deyip yunan salatalarımızı güveçte et ve şehriye ile yapılmış yemeğimizi söyleyip yanına ekmeklerin gelmesiyle büyük iştahla yemeğimiz yedik. Ardından hesabı isteyip kalkacakken hesapta küçük bir şok yaşadık! Rodos’ta tanıştığımız tek Türk Ali amca bize sürpriz yapmış hesapta indirim yapmadığı gibi salata ile gelen peynirlerin her zamanki yediğimiz salatalardakinden küçük olduğunu söyleyip istediğimiz, kilosu 7 Euro olan peynirlere kişi başı 3.5 Euro yaptığı yetmezmiş gibi ekmeklere de  3 Euro yazarak bizi dumura uğratmıştı. Bütün itirazlarımıza rağmen 6-7 Euro luk salataya ortalama 10 Euro ya ödeyerek yemek faslımıza son verdik.
Yediğimiz salataları hazmetmek için :) Auvergne Şövalyeleri Sarayı’na doğru yola cıktık yaklaşık 1 saat suren saray gezintimizi pekte bir şey anlamadan sonuçlandırdık. Yunanistan’daki bütün müzelerin en büyük problemi hiç bir dilde broşür olmadığı gibi sorularımıza yanıt veremeyen boş görevlilerin olmasıydı.

Bolca fotoğraf çekimi ve klasik magnet eşe dosta hediye alışverişinden sonra yeni şehre doğru turumuza devam ettik.

Yeni şehirde gezerken aksam için klasik yunan tavernası arayışlarımıza bir cevap alamayıp siesta saati bitene kadar acık mağazalarda idare ettik. Zincir mağazalar pek siesta yapmadığından Türkiye’deki ayni ürünleri 4/1 uygun fiyatına alıp, saatin 17:00 olmasıyla gözümüze kestirdiğimiz ayakkabıcının açılmasıyla uzunca bir sure ayakkabı bakıp hepimiz istediğimizi bulamadan şemsiyeciler caddesinde aldık soluğu. Şemsiyeciler caddesi diyorum çünkü yaklaşık 15-20 mağaza inanılmaz güzellikte şemsiyeler satıyor, 5-50 Euro arası şemsiyeler arasından aldıklarımızla beraber, birer frape içmek için sahildeki cafelere uğradık burada dinlendikten sonra aksam yemeği için gemimize donduk.
Yemeğin ardından zaman kaybetmeden müzik dinleyip bir şeyler içeceğimiz mekan arayışımızı Eski Şehirin gece ışıklandırması sonrası inanılmaz güzel ve mistik hal alan sokaklarında kaybolarak çoğunluğu gençlerden olan yunan eğlencesinden uzak pub tarzı bır mekanda gece 01:00 kadar sohbet ederek zamanı öldürdük. Dikkatimden kaçmayan şeyse özelikle kızların çoğunlukta kullandığı scoter tarzı motor ile gece gündüz çok rahat seyahat etmeleriydi sanırım.
Sonrasında Rodos’a gelmiş kumar oynamadan dönmek olmayacağından kumarhaneye doğru yola cıktık. Kumarhanenin söyle bir özelliği var yemek içmek bedava! 
Bizim Türkler bunu fazlasıyla kullandığından adamlarda akıllanmış ilk giriş için kimliğinizle beraber 15 Euro giriş parası ödüyorsunuz! İçki almak içinse içerde fiş almanız gerekiyor. Biz büyük oynamadık kollu makinelerde 20-25 Euro harcadık kazanıp tekrar oynadık ama kendimizi kaybedip paraları kumarda kaybetmeden :) gece 04:00 gibi gemimize doğru yola cıktık.

KOS
Saat 11:00 itibariyle turumuzun son durağı Türkiye sınırlarına en yakın, Bodrum’un hemen karsısında bulunan Kos adasındayız.
Kos adasının mitolojik tarihinden bahsedecek olursak tıbbın babası olarak bilinen Hippocrates’in doğum yeridir. Antik dünyanın en iyi bilinen sağlık merkezi Asclepion buradaymış ve bütün Doğu Akdeniz’de sağlık problemi olanlar İstanköy (Cos) Adası’nda tedavi edilirmiş.

Gezimize bahsettiğim gibi Hipokratin Hastanesini ve tedavi için yetiştirdiği bitkilerin olduğu bahçesini ziyaret etmekle başlıyoruz. Merkezden bindiğimiz taksiye (ki elimizde su, üzerimizde gayet sahifeye kıyafetleri ve fotoğraf makinemizle olduğunu belirteyim) Hipokratin Hastanesini  gitmek istediğimiz ve ne kadar olduğunu sorduk (taksiler dolmuş gibi gideceğiniz yere ne kadara gideceğinizi öğrenip ister taksi ister toplu taşımayı tercih edebiliyorsunuz) 5 Euro deyip bizi gayet kullanımda olan ismi Hipokrat olan hastaneye getirdi :) tarihi bir tarafını görmeyince itiraz ettik, belirtmediğimizi söyleyip ekstra 3 Euro daha isteyip bizi mitolojik olan hastaneye getirdi.
Kisi başı 5 yada 7 Euro giriş parası ödeyip hiç biseye benzemeyen taşın taş üstünde kalmadığı hastaneyi gezdikten sonra, İstankoy’de bulunan Germe adlı Türk köyünde yemeğimizi yemek icin yola koyulduk. Misafirperver ve dürüst Türk’lere rastlamanın mutluluğuyla önerdikleri yemekleri afiyetle yedik. Sonrasında domates tatlısının meşhur olduğunu yiyebileceğimiz pastaneyi öğrenip tatlımızı yiyip birer kavanozda evlere goturmek için yanımıza aldık. Bu domates tatlısının benzerini Bozcaada’da reçel olarak almıştım tadı çok daha güzeldi.

Otobüs ile merkeze donup zamanımız azaldığı için en yakın plaja gidip çokta temiz olmayan denizde 1- 2 saat geçirdik. Limana giderken yolumuzun üstünde bulunan 560 yasında ağaçta fotoğraf molası verip biraz hüzün ve buruklukla gemimizin yolunu tuttuk.

&.Gezinin dikkate alınması gereken kısımları için şunları söyleyebilirim; aldığımız tur vizesiz olduğundan sadece gemi konaklaması kahvaltı ve aksam yemeğinden faydalanıyoruz.
&. Turu Bamturdan aldığımızı belirterek gemi de bulunan turun rehberleri, firmadan  bağımsız olduklarını iddia edip ukala ve sorularımızı yanıtsız bırakan rehberlerdi.
&. Anlattığım adaların hepsine 60-70 Euro arasında değişen turlar vardı, ama biz hıc bırınden almadık, suru psikoloji ıle gezmek istemediğimizden araba yada atv ile kendimiz belirlediğimiz yerleri gezmeyi tercih ettik.
&. Taksi kullanacaksınız fiyatını onceden sorun mutlaka kişi bası değil toplam mi?!
&. Çok güzel plajlarımızdan sonra (Hanya yolundaki plajdan hariç) deniz, plaj beklentisiyle gitmemek lazım.

&. Son olarak Çeşme’ye vardığınızda vaktiniz varsa deniz kıyısında bulunan “Furun” adli cafede mutlaka kahvaltı yapın geminin 1 hafta süresince kireç gibi peynirinden sonra mideniz bayram etsin :)

&. Çok merak ettiğim yerleri görmenin verdiği haz bambaşkaydı. Ama gezdiğim yerlerden en çok Rodos'u beğendiğimi ve bir gün yaşamayı en cok arzu ettiğim yer olduğunu söyleyerek yazıma son veriyorum..

Başka gezilerde görüşmek üzere ;)

Sevgilerimle,







18 Ekim 2010 Pazartesi

EAT/PRAY/LOVE

EAT/PRAY/LOVE

1 sene önce almiştim kitabinı, buyuk ugraslar sonucu AŞK’a gelemeden sıkıldım bıraktım okumayı.Dun kızlarla gittim filmine cok bayılmasam da begendim.
Film de cok ustun koru anlatılmıs olsa da David’e olan aşkı cok hastalıklı ve saplantılı olarak anlatılmıstı kıtapta. Bunun dısında guzel ve keyifli bir 3 saat gecireceginiz bir film. Ama her zaman oldugu gibi kitabın tadı alınmıyor fılmde..

Kız arkadaslarla gidilmis olması ve sonrasın da kahkahalı ve bol dedıkolu olması sebebıyle guzel gecmiş vakitler olarak almıstır yerini..
2. kitabını aldım "ye, dua et, evlen" umarım fılmden once okuyup bıtırme sansim olur :)

13 Eylül 2010 Pazartesi

İstanbul'un Deniz Gören Teras Manzaraları

Bayram sonrası tembelliği bırakıp, birikmis yazılara hızlı bir giris yapalım! Gezip gordugumuz mekanları anlatmak ile baslayalım..
Londra'dan cok sevdigim Canım arkadaşım Tayla geldi ramazan da, cok sevdigi İstanbul'un sevdigi mekanlarina gitmeden olmazdi tabi ki ;)

Leb-i Derya ve 360 ziyaret ettik. Hangisi guzeldi diye konusurken hatri sayılır teras manzarası zıyaret ettıgımı farkettım e bunu da sızlerle paylasmasam olmazdı ..

Mekanların hepsi Taksim de hangileri derseniz; Sıraselviler de 5. Kat ile baslayalım. Mekanin sahibi tiyatro sanatcısı Yasemin Alkaya. Sarayburnu’ndan Boğaziçi Köprüsü’ne kadar guzel bir manzaraya sahip.
Aksam ustu cayıyla bir Leo toplantımız da tanıstım mekan ile, sonrasinda guzel aksam yemekleri ve aksam ustu sohbetlerimize eşlik etmiş Taksim'in girisindeki uğrak yerlerimden biri olmustur. Fiyat olarak sayacagım diger mekanlara gore cok daha uygundur, fiks menulu ogle ve aksam yemekleri vardır.

Sonra ki duragımız Litera, Ara Güler'in Ara Cafesinden dumduz asagı inince sagda ki Alman Kültür Evi'nin en üst katı. İstanbul boğazının Marmara denizi, tarihi yarımada ve haliç manzarasını goren mekanlarından biri. Bahsedecegim diger mekanlara gore manzara acısından digerleri kadar tatmin edici olmasa da gidip görüulmesı gereken mekandır.
Gecen yaz aksamları latin muzikleri yapiyorlardı. Daha cok sohbet edip dedikodu yapip, manzarasını izledigim mekanlarından biri aksam yemegi yemedıgım icin fiyatları icin yorum yapamayacagım. Ama alkollu yada soft iceceklerinin fiyatları, manzara gordugunden makul seviyede diyebiliriz.


Oda kulenin karsısında ki İs Merkezi nin üst katındaki Soho'dayız. İlk ziyaretimi aksam yemegini yedigim guzel manzarasıyla ilk tanıstıgım mekan. Jazz muzikleri guzel sarapları tarihi yarımada ve halic manzarasıyla muhtesem bir yerdir benım icin.
Sonrasın da supriz dogum gunum yapıldıgından benım icin digerlerine gore daha ozel bir yeri vardır. Geceleri Dj performansı da hice sayılmayacak kadar eglenceli, fiyat olarak manzara ile orantılı olarak pahalı bir mekandir. Ama kotu haber :( gectigimiz hafta gitmek istedigimiz de kapandıgını ogrendik.

Beyoğlu Mısır Apartmanın en üst katında ki 360 isim olarak diger restorant-cafe-bar üclemesinden ismi en cok bilinen olsa gerek.
Bol ödüllü İstanbul’u 360 derece gorebileceginiz bir mekan. Halic, Aya Sofya, Bogazici manzaralı çok şık, fiyat olarak digerlerinden bir nebze daha pahalıdır. Sadece 360 fotografımı koyabıldim elimde mekanların cektigim fotoları olmadıgı icin netten buldum :)

Son olarak Leb-i Derya’dayız,Richmond otelin 6. katındadır. Tayla ile gectigimiz haftalarda ilk defa gittigim manzara, mekan ve calısanların nezaketi olarak en cok begendigim mekan olmustur kendisi. Bu arada Leb-i Derya  "Denizin Dudagı"demekmiş bunu da sizlerle paylasıp yazımı noktalıyorum.

Yaz bitmeden, sevdiklerinizle aksamüstü sohbetleri icin bile mutlaka ugrayip birer limonata da olsa icmeniz, bu mekanların tadına varmanızı oneririm. Eger aksam yemegi dusunuyorsanız rezarvasyon yapmayı ve masamız manzaralı olsun demeyi unutmayınız.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Kuzu kuzu geldi ...

Yeni albumu Adini Kalbimi Yaz ciktigindan beri dınleyerek konser gununu bekledim. Ama Agustos ayında iki aksam sahneye cıkacagını ogrenip bilet bulamayınca kahrolmustum. Yogun istek uzerine diye afislerını gurunce, hemen aldık biletleri.
Gecen sene de gitmistim bu sene de degisen bisey yok muhtesem bir konser izletti Tarkan bizlere.
O kısa boydan boyle mukemmel bir ses ve muhtesem sahne performansı beni benden aldi dogrusu..
Eski ve  yeni sarkilarina tıklım tıklım dolu Harbiye eslik etti. 30 agustosta gittik biz dun aksam agustos sonuyla 7. gecesini sahne aldi.
Gecenin sonunda yogun alkis uzerine 2 kez sahneye cikti ama "kendini bilmez insanlarin" minder sovu, sahne de Tarkan'ı kim vuracak yarısına donunce gece tatsız bitti...

Tarkan severlere mujde ;) 4-7 Eylul de yogun ıstek uzerine yine Harbiyedeymis ..

13 Ağustos 2010 Cuma

Helenlerin Sehri-1

Senelerdir Yunanistan ama en cok da adalarini gormek istiyordum kismet bu seneymis. Bir tasla cok kus vurmak bu olsa gerek cunku bir cok adayi gorebilecegimiz hem de vizesiz turlar bu sene cok revacta. Biz de Jolly turdan vizesiz yunan adalari turumuzu alip Ankara Gemisi ile Cesme'den hareket ettik.
Sirasiyla Atina, Mykonos, Santorini, Girit, Rodos ve İstankoy (Kos) adalarina gittik.

Kisaca cok keyifli gecen tatilimizden bahsedeyim size. Aksamlari gemimiz hareket halinde oldugu icin sabahlari erkenden limana variyorduk. Kahvaltidan sonra adalara tur ya da bireysel olarak gezimize basliyorduk.Donus saatimiz limanlarin izin verdigi sureler degismekle beraber en erken 21.00 gibi bir kac ada da sabah 04.00 gibi ayrildik. En basta soyleyeyim Mykonos haric butun adalar ve Atina icin tur vardi. Ama biz turlari pahali buldugumuz icin (60-70 euro olarak degisiyordu butun turlar) kendimiz gezmek istedik.
En guzeli kendiniz gezmeniz ben suru mantıgından cok hoslanmadigim icin yalnız gezmeyi tercih ettik. Ayrıca İstanbul'da dersimi calismis adalarla ilgi bilgileri onceden topladıgım icin hic zor olmadi bizim icin. Zaten 2. gun bizimle dolasmak isteyecek arkadaslarimizi hemen bulduk, sonraki turlar da arac kiralayip birlikte gezmelere devam ettik. Kaba taslak gemi turunun icerigini anlattigima gore turumuza gecebiliriz..

ATİNA
Gemimiz sabah 9 gibi ilk duragimiz olan Atina Pire limanina yanaştı. Kamaradan ilk baktıgım da dısarısı bana Kadıkoy vapurundan Karakoy'e bakiyormusum izlenimi uyandirdi. Atina'nın adini koruyucu savas tanrısı Athena'dan aldıgını soyleyip gezimize baslayalım.
Burada gidilecek ilk yer Unesco’nun Dunya Miraslarini Koruma kapsamina giren Akropolis! (Bugunki tur 60 euro ama bize sadece 12 euro ya mal oldu.) Pire’den metro ile Akropolis’e ulastik. Biletlerimizi alip gezimize basladik, 7 bilet bir arada her girdiginiz yerde bir bileti kesip aliyorlardi ama sıcak v e tepeye tırmanmak b(eni)izi cok yordugu icin sadece 3 tanesini kullanabildik. Zaten Efes'i 2-3 kez gezmis biri olarak cok da fazla keyif  vermedi. Bir kere brosur adina bisey yok Efes ile kiyaslayacak olursam belli ucret karsılıgı telefon alıp tarihi eserlerın onunde numara tuslayıp (bir cok dil secenegi de mevcut) mitolojik tarihini de ogrenebiliyorduk. Neyse susayip icecek biseyler aramaya basladik ama SU satmayan bir bufe bulduk sadece frozen tarzi icecek satılıyormus tanesine 7 euro odeyip serinledikten sonra muzeye dogru yola ciktik. Muzede ki tuvaleti soylemeden gecemeycegim klozet ve musluga elinizi surmuyorsunuz yerde ki butona basıyorsunuz! Benim gibi hijyen manyagi biri icin sahaneydi dogrusu.. Akropolis gezimizi erken bitirip (1 gunde degil 2 gunde gezilebilecek bir yer bence) Plaka'nın sokaklarını dolasmaya ciktik. Dogrusu Plaka benim gozumde Nisantasi gibi bir yer olarak canlanmısti, ama yakınından bile gecemedi. Arka sokakları cok varos bizim karakoyun sokaklarına benzettim. Heykel ve magnetlerimizi aldıktan sonra acıkıp Akropolis manzarasin da yemek yemek icin kafelerden birine oturduk. sıcak v e yurumek bizi cok yordugu icin 20.00 gibi gemimize dogru geldigimiz gibi donduk. Atina baskent olsa da cok gelismis bir sehir olmadigi izlenimi yarattı ben de. Sadece Syntagma meydanında ki asker degisimi seromonisini goremedigim icin biraz uzuldum..

MYKONOS
2. Gun gece hayati ve marjinal (escinsel) plajlariyla unlu Mykonos’tayiz. Kucuk bir yer oldugu icin araba kiralamak istemedik limandan merkeze kalkan otobus ile mykonosa dogru yola ciktik.10 dakika sonra merkezdeydik. Mykonos tam anlamiyla seyirlik bir ada labirent seklinde ki sokaklarin da (korsan saldirilarindan v e ruzgardan korunmak icin yapmislar) kaybolarak yaklasik 2-3 saat cok guzel fotograflar cekerek pembeler maviler beyazlar arasinda tertemiz sokaklarinda gezdik.
Yolumuzu bulup sahile indigimiz de kaybolmak ne keyifli diyorsunuz :)

Adannin simgesi olan iki sey var biri yel degirmenleri digeri de Flamingo Petros. Kısaca Petrosun hikayesini anlatayım size; bir kıs gunu yaralı olarak sahil de buluyorlar hemen tedavisini yapip adanın sokaklarına salıyorlar ve onun gelisiyle ada turizmine de canlanma oldugunu farkedip daha bir bagırlarına basıyolar. Mutlu mesut yasarken araba carpması sonucu petros oluyor, cok uzulup 3 tane daha daha flamingo alıp isimlerini Petros koyup sokaklara salıyorlar. Siz yemek yerken yanınıza gelip koca agzını acip balık istiyorsa geri cevirmeyin derim :) dolasirken biz bir tanesine rastladık cok sevimli bulup dokunmaya kalktıgımızda kocaman agzı bizi geri puskurttu. Yoruldugumuz yerde şık bir kafede meshur icecekleri buzlu nescafe yani frappeyi denedik, biraz fazla sert geldi. Kucuk Venedik diye cok guzel manzarası olan (mykonos fotolarında hep vardır) denız kıyısın da bir bolgeleri var orada deniz yanıbasımız da yemegimiz yiyip hala kullanılan yel degirmenlerin de fotograf cekip turumuza devam ettik. 
Alisveris yapamadik cunku cok pahali bir ada butik magazalarla dolu bir yer, minik bir sac tokasi begendim fiyati 25 euro olunca vazgectim :) hicbir sey almadan devam ettik.
Sonra ki duragimiz meshur plajlarindan biri paradise beach, otobus ile 10-15 dakikalık bir yol. Hemen yanın da daha meshuru escinsellerin tercih ettigi super paradise plajı var. Rivayete gore cıplakların oldugu ve hatta sadece cıplak girilebildigi soyleneniyor. Biz riske etmeyip :)paradise girdik burası bizim ceşme bodrum plajları mıza benziyor. Farklı olarak Apollon gibi vucutlu genc ve yakisikli erkekleri cok olan :) denizi guzel olmayan bol eglenceli bir plaj. Deniz yosunlu kayalık ve pisti hatta suyun ıcın bacagımın arkasına bisey oldu avuç ıcı gibi kızarık canım yanarak aksamı ettim. 
Aksam ki eglence duragimiz meshur Skandinavian bar. İceri giris icin gorevli, iceceklerimizin parasını hemen odeyip sonra girebilecegimizi soyledi, biz icerisini gormeden girmek istemedik. Sonrasin da  biz kabul etmeyip vazgecince ucretsiz iceri aldilar. Guzel muzikler calan cok buyuk olmayan ilerleyen saatler de bunaltıcı bir hal alan sıradan bir bardı. İnanilmaz derece de ustelik rahatsiz eden cok fazla Turk vardi iceride sonradan ogrendik ki bizim geminin tayfalariymis bir cogu! 2-3 saat iceri de kaldiktan sonra sikilip aksam ki Mykonos’u gormek icin dolasmaya ciktik ayaklarimiz cok agriyinca ayakkabilarimizi cikarip 2 saate yakin ciplak ayak gezdik sokaklarinin temizligine bir kere daha sahit olduk! Waaffle kokusu ve nutella bizi cezbedince yemeye karar verdik ama bizimkinden farklı olarak krep hamuruna yapıyorlar. İcine aynı anda cılek muz soleyınce  yenılmeyecek kadar buyuk oldu lezzeti fena degildi. Saat 04:00 gibi gemimize vardik, 05:00 de Santoriniye dogru hareket ettik.

SANTORINI
3. Gun Yunan adalari denince herkesin aklina mavi kubbeli beyaz evler getiren o adadayiz yani Santorini. Sönmüş bir volkan krateri olan Santorini güzelliğiyle insani hayal alemine taşir. M.Ö.1560 yilinda büyük bir yanardağ patlamasi ile adanin üçte ikisi sulara gömülmüş ve ada hilal biçiminde kalmiştir. Dagin tepesin de bir kent oldugu icin sadece katir ve teleferik ile Fira yani bas sehre cikiyorsunuz, yok ben bacaklarima guveniyorum 600 merdiveni cikarim diyorsaniz kolay gelsin :) Hizli ve guvenli oldugu icin biz teleferigi tercih ettik. Atv kiralayacagimiz icin limanda sadece tek olan “Tony” diye bir yerden kiraladik yukari cikinca fikir degistirip jeep’e karar verdik. Yukarida cok fazla araba kiralama yeri oldugunu gorunce Tony’nin fahis fiyat verdigini fark ettik ama gec olmustu.


Firayi gezip ilk defa gordugumuz bir super markete ugrayip alisveris yaptiktan sonra elimizdeki haritadan yola cikarak gitmemizi soyledikleri 2 kilise disinda hic bisey olmayan bir kaleye ciktik. Sonrasin da kaybolup yaklasik 2 saat kaybettik gidilmese de olabilecek bir yermis!

Volkanik degisimler sonucu oluşan siyah ve kirmizi plajlarina dogru yola ciktik. Kaleden cikisimiza yardim eden orada yasayan bir Arnavut bizi bolgenin en guzeli oldugunu soyledigi ismini hatirlamadigim siyah kumlu bir plajina goturdu. 2 Saat denizde kaldik.

Gunesin batisini izleyip “George Meis’in fotograflariyla meshur yaptigi yeri gormek icin Oia (oya okunusu) koyune dogru yola ciktik. En guzel gunesin buradan battigi dunyadanin bir cok yerinden herkesin bunu gormek icin geldigini soylerler. Bolca fotograf cekip gunesin batisini goremeden (limandan ayrilis satimiz 21:00 oldugu icin 20:00 gibi ayrildik) Fira’ya donup teleferikle limana inip bizi bekleyen gemiye binip Girit’e dogru yola ciktik.



12 Ağustos 2010 Perşembe

Yeni dogdum ben :)

Selamlar, Uzun zamandır bir blog'um olsun ıstıyordum ama zamanım yok, ne yazacagım,sıkılırım dıye hep erteledim.
Ne zaman ki bir arkadasımın yazılarını okuyunca (ceylaninprizmasi) dene bakalım madem cok istiyorsun deyip koyuldum ise..
Blogumda neler olacak tabi ki benim dunyam :) gittigim gordugum yerler, arayip bulduklarım kesfettiklerim,
sevdiklerim sevmediklerim elimden geldigince burada sizlerle paylasacagım..
Bakalım yerimiz ne olacak bitmek bilmeyen bilgi dunyasin da..