> dan sonra doldur beni

11 Kasım 2010 Perşembe

Ofiste Otururken Egzersiz Yapılır mı?

Ofiste Otururken Egzersiz

Gecen hafta aldığım bir urunden bahsecedegım size  Easy Norm Pedal yani kısaca ENPEDAL!

Hersey ofıste “ayaklarım usuyor yerden soguk almayım” dıye yaptıgım arastırmalarım sonucunda bulduğum urun ile basladı. Bir haftadır kullanıyorum ınanılmaz memnun  kaldım
Tavsiye etmesem olmazdı tabi ki ;)

Simdi bu urun neye yarar diyorsunuz oturdugunuz yerde pasif egzersiz yapıyorsunuz spor aletı olmadıgını belirteyim. Bisiklet cevirdiginizi dusunun oturuken ama siz sadece ayagınızı koyuyorsunuz gerisini o hallediyor! Ayrıca ayakkabı olmadıgında masaj yapıtıgınıda soyleyeyim.

Benim  venöz yetmezligi diye bir rahatsızlıgım oldugundan ekstra memnun etti bu urun. Cunku kan dolasımını hızlandırıyor butun gun oturdugum ıcın ayaklarımın yorgunlugunu alıyor. Fiyat olarakta 200-250 TL. piyasada bulabilirsiniz.





1 Kasım 2010 Pazartesi

Helenlerin Şehri-2

GİRİT
3. Gün Yunanistan’ın en büyük adası Girit’teyiz. Yakın da Federe Cumhuriyet ile yönetilecek olan Yunanistan’ın Girit adası üzerinde 6 şehir barındırdığı için 4 federeden birisi olacakmış.
En büyük şehri Heraklion’dayız 40 euroya arabaları kiralayıp 2. büyük şehir Hanya’ya doğru yola çıkıyoruz.

Şimdi siz “Hanya’yı Konya’yı görürsün” deyiminin nerden geldiğini merak ediyorsunuzdur? Kısaca şöyle özetleyebiliriz; Yunan Adaların bir çoğu Osmanlı hakimiyetin de kalmıştı bunlardan birisi de Girit! Ayaklanmalar olduğu zaman bazen öldürmek yerine ulaşılması zor yerleri seçip sürgüne yollarlarmış. Hanya’dan Konya’ya yollanmaları gibi..

Arabalarımıza atlayip yaklaşık 3 saat suren yolculuğumuz da Alman bir ciftin tavsiyesi ile yolda deniz molası verdik. Gittigimiz plajlardan en beğendiğimiz deniz burası oldu. Kişi başı 2 Euro’ya şezlong ve içecek alarak tatil suresince en ucuz plaj sefamızı yapmış olduk.
Zamanımız kısıtlı olduğu için fazla kalamadık denizde, hepimiz aç kurtlar gibi Girit’in muhteşem yemeklerini hayal ediyor, Hanya’ya hemen varıp deniz ürünlerinden oluşan bir ziyafet çekmek istiyorduk :)
Hanya’yanın Venedik’i cağrıştıran huzurlu güzel sahilinde turlayıp takı alışverişi yaptık. Sonrasında neredeyse deniz kıyısı sayılan bir restaurantta güzel şaraplar eşliğinde çok lezzetli yemekleri mideye indirdik :) hesap gelince ayrıca şaşırdık çünkü yediğimiz o balıklar mezeler için kişi başı sadece 20 Euro ödedik! Ayni yemeği İstanbul’da yediğimiz de kişi başı 60-100 lirası ödeyeceğimizi bildiğimizden ayrıca keyifli ayrıldık restaurantan..

Girit de yapacak çok şey yoktu ya da zamansızlıktan biz bulamadık. Saat aksam 5 gibi tekrar Heraklion’a doğru yola koyulduk, aksam 9 gibi gemimize bindik sonraki adamız Rodos’a doğru yola cıktık.

RODOS
Ege denizinde yer alan 12 adanın en büyüğü ve hala Türklerin yasadığı Rodos’tayız. En çok beğendiğim ve 
kesinlikle burada yaşamalıyım, dediğim yerlerden birisi oldu. 

Rodos Old Town ve New Town diye ikiye ayrılıyor. Yeni şehir lüks otellerin, mağazaların, cafe ve restaurant ların olduğu modern kesimini temsil ediyor.
Eski şehir ise UNESCO’nun koruması altında bulunan Tapınak Şövalyelerinin ve Osmanlı evlerinin izlerini fazlasıyla taşıyan mistik bir havası olan yer. Eski şehir de kendi içinde ikiye ayrılıyor kuzeyde kalan Kollako adı verilen bölgede Şövalyeler Caddesi, şuan da müze olarak kullanılan eski bir hastane ve Auvergne Şövalyeleri Sarayı bulunmakta. Güneyde kalan Hora bölgesinde ise Sokrates Caddesi, Türk Çarşısı ve Süleyman Camii önemli yerler arasında.

Kısaca verdiğim bilgilerden sonra gezimize başlayalım, gemi de aldığımız kahvaltıdan sonra Rodos’a iniyoruz,Türk Çarşısı ve Süleyman camiini dışardan fotoğrafladıktan sonra (Yunanistan da maalesef hiç bir cami kullanım yada gezilmeye acık değildir. Hepsi kilitli kullanılmaz durumdadırlar) öğlen saatinin geçmesiyle beraber yemek yiyecek yer arayışına koyulduk 2 restaurant arasında kalmışken bir tanesinin Türk olması sebebiyle paramız Türk’e gitsin deyip “Taverna” adli restauranta oturduk.
Doğma büyüme Rodoslu olduğunu söyleyen Ali amca bizleri çok sevdiğini söyleyip hesapta %20 indirim yapacağını söyleyerek sohbetin ardından siestaya çekildi. Hafif olsun deyip yunan salatalarımızı güveçte et ve şehriye ile yapılmış yemeğimizi söyleyip yanına ekmeklerin gelmesiyle büyük iştahla yemeğimiz yedik. Ardından hesabı isteyip kalkacakken hesapta küçük bir şok yaşadık! Rodos’ta tanıştığımız tek Türk Ali amca bize sürpriz yapmış hesapta indirim yapmadığı gibi salata ile gelen peynirlerin her zamanki yediğimiz salatalardakinden küçük olduğunu söyleyip istediğimiz, kilosu 7 Euro olan peynirlere kişi başı 3.5 Euro yaptığı yetmezmiş gibi ekmeklere de  3 Euro yazarak bizi dumura uğratmıştı. Bütün itirazlarımıza rağmen 6-7 Euro luk salataya ortalama 10 Euro ya ödeyerek yemek faslımıza son verdik.
Yediğimiz salataları hazmetmek için :) Auvergne Şövalyeleri Sarayı’na doğru yola cıktık yaklaşık 1 saat suren saray gezintimizi pekte bir şey anlamadan sonuçlandırdık. Yunanistan’daki bütün müzelerin en büyük problemi hiç bir dilde broşür olmadığı gibi sorularımıza yanıt veremeyen boş görevlilerin olmasıydı.

Bolca fotoğraf çekimi ve klasik magnet eşe dosta hediye alışverişinden sonra yeni şehre doğru turumuza devam ettik.

Yeni şehirde gezerken aksam için klasik yunan tavernası arayışlarımıza bir cevap alamayıp siesta saati bitene kadar acık mağazalarda idare ettik. Zincir mağazalar pek siesta yapmadığından Türkiye’deki ayni ürünleri 4/1 uygun fiyatına alıp, saatin 17:00 olmasıyla gözümüze kestirdiğimiz ayakkabıcının açılmasıyla uzunca bir sure ayakkabı bakıp hepimiz istediğimizi bulamadan şemsiyeciler caddesinde aldık soluğu. Şemsiyeciler caddesi diyorum çünkü yaklaşık 15-20 mağaza inanılmaz güzellikte şemsiyeler satıyor, 5-50 Euro arası şemsiyeler arasından aldıklarımızla beraber, birer frape içmek için sahildeki cafelere uğradık burada dinlendikten sonra aksam yemeği için gemimize donduk.
Yemeğin ardından zaman kaybetmeden müzik dinleyip bir şeyler içeceğimiz mekan arayışımızı Eski Şehirin gece ışıklandırması sonrası inanılmaz güzel ve mistik hal alan sokaklarında kaybolarak çoğunluğu gençlerden olan yunan eğlencesinden uzak pub tarzı bır mekanda gece 01:00 kadar sohbet ederek zamanı öldürdük. Dikkatimden kaçmayan şeyse özelikle kızların çoğunlukta kullandığı scoter tarzı motor ile gece gündüz çok rahat seyahat etmeleriydi sanırım.
Sonrasında Rodos’a gelmiş kumar oynamadan dönmek olmayacağından kumarhaneye doğru yola cıktık. Kumarhanenin söyle bir özelliği var yemek içmek bedava! 
Bizim Türkler bunu fazlasıyla kullandığından adamlarda akıllanmış ilk giriş için kimliğinizle beraber 15 Euro giriş parası ödüyorsunuz! İçki almak içinse içerde fiş almanız gerekiyor. Biz büyük oynamadık kollu makinelerde 20-25 Euro harcadık kazanıp tekrar oynadık ama kendimizi kaybedip paraları kumarda kaybetmeden :) gece 04:00 gibi gemimize doğru yola cıktık.

KOS
Saat 11:00 itibariyle turumuzun son durağı Türkiye sınırlarına en yakın, Bodrum’un hemen karsısında bulunan Kos adasındayız.
Kos adasının mitolojik tarihinden bahsedecek olursak tıbbın babası olarak bilinen Hippocrates’in doğum yeridir. Antik dünyanın en iyi bilinen sağlık merkezi Asclepion buradaymış ve bütün Doğu Akdeniz’de sağlık problemi olanlar İstanköy (Cos) Adası’nda tedavi edilirmiş.

Gezimize bahsettiğim gibi Hipokratin Hastanesini ve tedavi için yetiştirdiği bitkilerin olduğu bahçesini ziyaret etmekle başlıyoruz. Merkezden bindiğimiz taksiye (ki elimizde su, üzerimizde gayet sahifeye kıyafetleri ve fotoğraf makinemizle olduğunu belirteyim) Hipokratin Hastanesini  gitmek istediğimiz ve ne kadar olduğunu sorduk (taksiler dolmuş gibi gideceğiniz yere ne kadara gideceğinizi öğrenip ister taksi ister toplu taşımayı tercih edebiliyorsunuz) 5 Euro deyip bizi gayet kullanımda olan ismi Hipokrat olan hastaneye getirdi :) tarihi bir tarafını görmeyince itiraz ettik, belirtmediğimizi söyleyip ekstra 3 Euro daha isteyip bizi mitolojik olan hastaneye getirdi.
Kisi başı 5 yada 7 Euro giriş parası ödeyip hiç biseye benzemeyen taşın taş üstünde kalmadığı hastaneyi gezdikten sonra, İstankoy’de bulunan Germe adlı Türk köyünde yemeğimizi yemek icin yola koyulduk. Misafirperver ve dürüst Türk’lere rastlamanın mutluluğuyla önerdikleri yemekleri afiyetle yedik. Sonrasında domates tatlısının meşhur olduğunu yiyebileceğimiz pastaneyi öğrenip tatlımızı yiyip birer kavanozda evlere goturmek için yanımıza aldık. Bu domates tatlısının benzerini Bozcaada’da reçel olarak almıştım tadı çok daha güzeldi.

Otobüs ile merkeze donup zamanımız azaldığı için en yakın plaja gidip çokta temiz olmayan denizde 1- 2 saat geçirdik. Limana giderken yolumuzun üstünde bulunan 560 yasında ağaçta fotoğraf molası verip biraz hüzün ve buruklukla gemimizin yolunu tuttuk.

&.Gezinin dikkate alınması gereken kısımları için şunları söyleyebilirim; aldığımız tur vizesiz olduğundan sadece gemi konaklaması kahvaltı ve aksam yemeğinden faydalanıyoruz.
&. Turu Bamturdan aldığımızı belirterek gemi de bulunan turun rehberleri, firmadan  bağımsız olduklarını iddia edip ukala ve sorularımızı yanıtsız bırakan rehberlerdi.
&. Anlattığım adaların hepsine 60-70 Euro arasında değişen turlar vardı, ama biz hıc bırınden almadık, suru psikoloji ıle gezmek istemediğimizden araba yada atv ile kendimiz belirlediğimiz yerleri gezmeyi tercih ettik.
&. Taksi kullanacaksınız fiyatını onceden sorun mutlaka kişi bası değil toplam mi?!
&. Çok güzel plajlarımızdan sonra (Hanya yolundaki plajdan hariç) deniz, plaj beklentisiyle gitmemek lazım.

&. Son olarak Çeşme’ye vardığınızda vaktiniz varsa deniz kıyısında bulunan “Furun” adli cafede mutlaka kahvaltı yapın geminin 1 hafta süresince kireç gibi peynirinden sonra mideniz bayram etsin :)

&. Çok merak ettiğim yerleri görmenin verdiği haz bambaşkaydı. Ama gezdiğim yerlerden en çok Rodos'u beğendiğimi ve bir gün yaşamayı en cok arzu ettiğim yer olduğunu söyleyerek yazıma son veriyorum..

Başka gezilerde görüşmek üzere ;)

Sevgilerimle,