> dan sonra doldur beni

29 Ekim 2011 Cumartesi

Beni Bağrına Bas/Hold Me Close To Your Heart


Taksim de bulunan Arter aldı sergi salonunda 22.06/21.08 2011 tarihinde yer alan süreli sergiyi son gün ziyaret edebildim. Sizin goremeyeceğinizi düşünerek biraz ayrıntılı anlatıp fotoğtraflarla süsledim.
Umarım beğenirsiniz, iyi gezmeler :)

Beni Bağrına Bas”, Patricia Piccinini’nin 1997’den bu yana ürettiği ve heykel yerleştirme, desen video gibi farklı mecraları kullandığı işlerini bir araya getiriyor. Piccinini, bugün hayatımızın merkezinde yer alan çeşitli meseleleri, günümüz teolojisine, doğa kurgusuna ve tüketimciliğe atıfla ele alıyor.
Bir taraftan “dünyanın sonuna” yaklaştığımızı gösteren “alametlerin” sürekli arttığını söylerken, diğeri bilim ve teknolojinin dünyayı iyileştirip ebedi bir cennete dönüştüreceğini iddia ediyor.
Tüketim dünyasının ışıltılı kusursuzluğunun işleyiş mantğını akılda tutarak, bu dünyanın her şeyi cilalayabilen stratejisini ödünç alıyor ve pek de alışık olmadığımız bir “nihai ürün” ile sonuçlanan benzer bir aura yaratıyor.
Sanatçı bu “nihai ürünlerin”  kafa karıştırıcı görünüşleri aracılığıyla ele aldığı karşıtlıklardan biri, “doğa–kültür”  ikiliği. Ancak bu karşıtlığı ele alırken, çağdaş kurgulara ve onların imlarına odaklanıyor ve “tüp bebek olarak dünyaya gelmiş, film izleyen bir AVM faresi” için “doğanın” ne ifade ettiğiyle ilgileniyor.


İrkilten Tuhaf Yaratıklar Arasında
Sanatçı tamamen kendi tasarımı olan, dolayısıyla görmeye alışık olmadığımız yaratıkları gerçekleştirirken silikon, fiberglas, poliüretan, deri ve insan saçı gibi onlara gerçekçi nitelikler kazandıracak malzemeler kullanıyor.

Çoğunlukla “anormal”, “gayritabiî”, “ucube gibi” görünen yaratıkları ebatları, oranları ve gerçekçikleriyle, aslında “normal” bir insana veya hayvana evrilmiş olabilecekleri hissini uyandırıyorlar.
Bu genetiği değiştirilmiş, laboratuar ürünü mutant görüntüsüne ise, “dost canlısı bakışlar, tatlı gülümsemeler ve şirin duruşlar eşlik ediyor. Piccinini’nin işleri gücünü, bu yaratıklarla doğrudan fiziksel karşılaşmanın yarattığı gerilimden alıyor.  Bu çirkin ama dost canlısı yaratıklarla karşılaşmanın doğurduğu çelişkili hisler aracılığıyla bizi, doğa/kültür, güzellik/çirkinlik-tiksinti ve ihtiyaç lüks gibi sorgusuz sualsiz kabul ettiğimiz ikilikleri yeniden gözden geçirmeye çağırıyor.(!)
Tuhaflıklarına rağmen bu yaratıklar çocuksu nitelikleriyle kaçınılmaz bir sempati, ilgi, şefkat sevgi ve hatta onları kucaklayıp koruma isteği uyandırıyor.
Yazarın tarifiyle, beğendiğim bir kaç eserinin hikayesini ve fotoğraflarını paylaşıyorum buyurunuz..


Davetli Misafir
Bu işin adı Goethe'in bir sözünden geliyor; "Güzellik her yerde davetli misafirdir." Benim için bu iş, doğanın güzelliğini ve tuhaflığını yansıtıyor. İşlerimi ortaya çıkarırken çoğunlukla gerçek dünyadaki yaratıklara bakıyorum tuhaf ve olağandışı özellikleri karşısında hayrete düşüyorum. Tavuskuşu mesela; "Güzelliğin, evrimin tavuskuşu gibi gülünç bir yaratıkla sonuçlanmasına neden olacak kadar önemli olabileceği kimin aklına gelirdi? tavuskuşunun güzelliği ne bir koruma ne de fazladan işlevsellik ya da yiyecek bulma yetisi sağlıyor. Sanırım ben işlevsellik yerine güzelliği seçmeyi kendi içinde güzel buluyorum. "Mühendislik"le nasıl yaratıklar yaratabileceğimize ilişkin, faydayı her şeyin üzerinde tutan bakışımıza  öylesine aykırı ki... Yeni bir yaşam yaratmayı neden seçeriz? Kesinlikle kendimiz için.. Yaratmanın kendisi için veya harika olmak için değil! Ancak bu, doğa için yeterince iyi bir neden gibi görünüyor, belki başkaları için de öyledir.Eğer bu da iyi bir neden değilse, o zaman ne olabilir?


Bulunmuş Bebek
Çin'de sadece yarık dudaklı çocukların kaldığı yetimhaneler olduğunu öğrendim. Bu çocukların çoğu, kim olduğu bilinmeyen anne-babaları tarafından terk edilmiş bebekler. Çin'de damgalanma korkusu, sağlık hizmetlerine erişememe ve tek çocuk politikası bir araya gelince,  bazı anne babalar çocuklarını bir yerlere bırakmak dışında bir seçenek göremiyorlar. Bunun nedeni, Çinli anne-babaların kalpsiz olmaları değil, yaşadıkları dünyada bu çocuklara yer olmaması.


Şüpheci Thomas
“Şüpheci Thomas” Rönesans ve Barok dönemlerinde Avrupalı ressamlar için popüler bir temaydı. Hikâye, İncil’in Yeni Ahit’inde yer alır ve havarilerden Thomas’ın İsa’nın yeniden dirildiğine inanmayarak yaralarına dokunduğunu ve ancak bundan sonra ona inandığını anlatır. İngilizce’de “Şüpheci Thomas” deyimi günümüzde, gerçek herkes için belirgin ve açık olduğunda bile mutlak bir kanıt görmeden inanmayı reddeden şüpheci insanlar için kullanılıyor.




Büyük Anne
"Büyük Anne" bir bebek için tasarlanmış genetik mühendisliği ürünü bir sütanne. Kucağında bir bebek, onu çok seviyor belli ama biraz rahatsız, hatta mutsuz. Bebek tamamıyla, sonsuza dek onun değil diye olsa gerek. Bazen baktığı çocuğu kaçırmayı aklından geçirdiğini hayal ediyorum. Bu kadar gergin olmasının sebebi bu olmalı.

      
Balasana
Sanskritçe "çocuk duruşu" anlamına gelen "Balasana" yogada temel dinlenme duruşlarından biri. Bir heykel olarak da sanatsal pratiğim de bir dinlenme noktası "Balasana". İkilemin, hatta belirsizlik ya da paradoksun olmadığı bir huzur anı. Rüya gibi. Burada, küçük bir kanguru türü olan valabinin kız çocuğunun sırtında ne aradığını merak ediyorsunuz. İki partnerin kaslarının daha iyi esnemesi için birlikte yaptıkları "balasana" duruşundalar..